Hepatit B karaciğer iltihaplanması olarak karşımıza çıkan ve halk arasında “sarılık” olarak bilinen ciddi bir rahatsızlıktır. Hepatit B virüsünden (HBV) kaynaklanan bu hastalık dünya çapında insanların çoğunu etkilemekte ve diğer hepatit türlerine kıyasla kişinin sağlığını daha riskli bir konuma sokmaktadır. Kronikleştiği ve tedavi edilmediği takdirde siroza, karaciğer doku kaybına ve karaciğer kanserine sebep olabilir.
Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) 2019 yılına ait istatiksel verilerine göre, 296 milyon insan kronik hepatit b virüsü taşımaktadır [1]. Türkiye ise görülme sıklığı açısından orta düzey ülkeler arasında yer almaktadır [2]. Küresel anlamda ciddiye alınan bu hastalığın aynı zamanda kişiden kişiye aktarılabildiği kesinlikle unutulmamalıdır.
Kronik Hepatit B ve Akut Hepatit B Virüsü
Kişi Hepatit B virüsüne maruz kaldıktan sonra ilk 6 ay içerisinde akut enfeksiyona sahip olarak değerlendirilir [3]. Ancak 6 ay sonra kişinin test sonucu pozitif çıkarsa (HBsAg+), bu durum yaşam boyu sürebilecek virüsün kronikleştiği anlamına gelebilir [3]. Virüs tedaviyle birlikte daha az aktif olduğu bir döneme girse bile, bu durum değişebilir ve kişiyi zorlayan bir sürece tekrardan sokabilir [3]. Kronik Hepatit B virüsüne sahip bireyin düzenli doktor kontrolü görmesi bu noktada çok önemlidir.
Hepatit B Belirtileri
Hepatit B semptomları hafif ve şiddetli olmak üzere değişkenlik gösterebilir ve hatta küçük çocuklarda genellikle bu belirtilere rastlanmayabilir. Genellikle belirtiler virüs vücuda girdikten bir ya da dört ay sonra kendini göstermektedir [4]. Hepatit B belirtileri şu şekilde sıralanabilir:
Karın ağrısı
Koyu renkli idrar
Ateş
Eklem ağrısı
İştah kaybı
Kusma
Aşırı halsizlik
Ciltte ve göz beyazında sararmalar
Hepatit B Aktarılma Yolları
Hepatit B virüsü genellikle tükürük, meni, vajinal sıvı veya kan gibi vücut sıvılarına temas yoluyla aktarılır [5]. Virüs özellikle kanda yüksek yoğunlukta bulunurken; tükürük, meni ve vajinal sıvılarda ise orta düzey bir yoğunluğa sahiptir [1]. Yapılan çalışmalarda, anne sütünde düşük yoğunlukta bulunan Hepatit B virüsünün aktarılma riski taşımadığı sonucuna varılmıştır [1]. Bundan dolayı, HBV’nin aktarılması açısından cinsel temas ve kan teması önemli bir yer tutmaktadır. Hepatit B şu şekillerde aktarılabilir:
Enfekte partner ile korunmasız cinsel ilişkiye girme
Uygun sterilizasyon yapılmamış dövme, manikür ve pedikür aletleri ile temas etme
İğne ve benzeri enjeksiyon malzemelerinin paylaşımı
Damar içi uyuşturucu madde kullanan kişilerin iğne paylaşımı
Enfekte kişi ile diş fırçası gibi kişisel bakım ürünlerinin paylaşımı
Enfekte bireyin açık yaralarına temas etme
Doğum esnasında anneden bebeğe aktarım
HBV pozitif bir annenin bebeğinin virüse yakalanma riski perinatal dönemde %70 ve %90 oranında seyretmektedir [5]. Doğum sırasında virüse yakalanmayan bebeklerin neredeyse %40’ının ise aşı olmadığı takdirde beş yaşından önce enfekte olma riski bulunmaktadır [5].
Hepatit B Tedavi Yöntemleri
Akut HBV için kesin bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır [1]. Ancak kişinin konforunu ve yaşam standartlarını arttırmak amacıyla oral ilaç tedavileri kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra kişinin dengeli beslenmesi önerilmektedir. Kronik HBV tedavisinde ise dünya genelinde onay almış yedi ilaç bulunmaktadır [6]. Kullanılan antiviral ilaçlar, kişinin bağışıklık sistemi üzerinde hemen etki etmemektedir, bundan dolayı ilaç tedavisinin süresi uzundur [6]. Uygulanan tedavi yöntemi ile siroz gelişimi yavaşlamakta ve karaciğer kanserine yakalanma riski azalmaktadır [6].
HBV önleme stratejileri arasında dünya genelinde kabul gören yöntem virüse özel geliştirilen aşı programıdır.
Hepatit B Korunma Yöntemleri
Virüsten korunma yöntemleri arasında, partner sayısını azaltmak ve kondom kullanımı gibi korunma yöntemleri hakkında bilinçlenmek kişinin cinsel hayatını kaliteli bir şekilde sürdürebilmesi açısından son derece önemlidir. Aynı zamanda HPV pozitif bireylerle yaşayan kişilerin ortak malzeme kullanımlarında özen göstermesi ve düzenli kan tahlilleri yaptırması büyük önem taşımaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü aynı zamanda yeni doğanların doğum sonrası tercihen 24 içerisinde aşı olması gerektiğini belirtmektedir [1]. Aşının etkisini göstermesi için üçüncü ve dördüncü dozların tamamlanması önemlidir. Aşı sonrası kişinin virüsten korunma ihtimali en az yirmi yıl ve hatta yaşam boyu sürebilmektedir [1].
Kaynaklar
İçerik Üreticisi: Elif Özgüder
Editör: Ladin Toplu
12 Temmuz 2022 tarihinde güncellendi.
Comments