Hamilelik ve doğumun ardından ebeveyn rollerine geçiş, çiftlerin cinsel yaşamında karmaşalara yol açabilmektedir. Özellikle kadınlarda cinsel işlev; psikolojik, kültürel ve biyolojik karmaşık alt yapılardan etkilenebilir ve meydana gelen değişimler cinsel bozuklukları tetikleyebilir [1].
Hamilelik döneminin son evrelerine doğru kadınlarda cinsel isteksizlik ve orgazma ulaşamama oranında görülen artış, doğum sonrasındaki aylarda devam edebilir. Yapılan araştırmalarla, doğum sonrası ilk 3 ay içerisinde cinsel isteksizlik ve rahatsızlıkların önemli oranda arttığı gözlenmiştir. Doğum sonrası ilk 3 ila 6 ay içerisinde bu rahatsızlıkların azalarak cinsel faaliyetlerin gelişmeye başladığı belirtilmiştir [1]. Buna rağmen incelemelerde, doğum sonrası 6 ila 24 haftada cinsel işleve yönelik anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir [2]. Doğum sonrası cinsellik incelendiğinde doğum esnasında oluşan perine yırtıkları sonrası ortaya çıkan perinal travmalar, pelvik taban disfonksyonu ve disparoni bu dönemde cinselliği etkileyen önemli rahatsızlıklar olarak ele alınmıştır [1, 3]. Antidepresan ilaç kullanımı ve doğum sonrası depresyon, cinsel rahatsızlıkları tetikleyebilir. Depresyon yaşayan kadınlarda cinsel işlev bozukluğu yaygın olmakla birlikte depresyon tedavi edilse bile cinsel rahatsızlığın devam edebileceği belirtilmektedir [3].
Emzirmenin prolaktin seviyelerini arttırarak yumurtalıklarda östrojen ve androjen seviyesinde düşüşe yol açtığı belirtilmektedir. Bu seviyelerdeki değişim, cinsel istek ve vajinal kuruluğu etkileyebilir. Doğum sonrasında vajinal kuruluk sorununu gidermek için kayganlaştırıcı kullanımı teşvik edilir. Emzirmeyle ortaya çıkan memede hassasiyet, yorgunluk ve uykusuzluk çiftler arasında birtakım sorunlara yol açarken, cinsel uyarılmayla ilişkilendirilen meme ucu hassasiyetinin artması, meme boyutunun büyümesi ile emzirmenin beden algısına yönelik pozitif etkileri olabileceği ifade edilmektedir [3].
Toplumumuzda da görüldüğü gibi, bazı toplumlar kadınlarda cinsel kaçınmaya sebep olan birtakım inançlara sahiptir. Bu inançların bir örneği de doğumun hemen sonrasında cinsel ilişkinin uygunsuz bulunmasıdır. Bir diğer yaygın olan inanç, kadınlarda kanama ve akıntı olduğunda cinsel ilişkinin enfeksiyona sebep olabileceğidir. Yapılan çalışmalar -özellikle doğum şekli ve sürecine bağlı olarak- doğum sonrası dönemde enfeksiyon riskinin varlığını desteklemiştir [4].
Doğum sonrası kadın vücudunda belirtilen değişimlerden ayrı olarak aile yapısı, uyku düzeninin değişmesi, çiftlerin birbirleriyle yeniden yakınlık kurabilmesi cinsel yaşantıyı etkileyen önemli faktörlerdendir. Tatmin edici bir cinsel birliktelik için çiftler arasında yakınlığın ve samimiyetin yeniden kurulması ve belli bir zamanın geçmesine ihtiyaç duyulmaktadır [3].
Kaynaklar
댓글